1984 DİSTOPYASININ DOĞRULANMASI: GULAG -2-

NEDEN BAĞIRMIYORUZ ?

NEDEN İTİRAZ ETMİYORUZ ?

SOLJENİTSİN romanındaki en enteresan sorular bu harflerle yükseliyor. Bu soruları yaşanmış gerçek anektodlardan biriyle anlatmaya devam eden yazarın sorularını anlamak için anektoda bakalım öncelikle:

Gizli Servis’ten (NKVD veya İç işleri Halk komiserliği olarak bilinir.) iki Çekistin Serpukhov meydanında gündüz vakti yaşlı bir kadını göz altına almaya çalışırken yaşlı kadının çığlık atmasıyla gizli servis ajanlarının etrafına toplanan kalabalık yaşlı kadının göz altına alınmasını engellemişlerdir. Bunun üzerine ortamı terk eden gizli servis; kadını gece vakti yalnız başına yakalayıp Gulag esir çalışma kamplarına postalamışlar.

nkvd symbol ile ilgili görsel sonucu
NKVD:Narodnıy komissariyat vnutrennnih del

Kitabın içerisinde bu anektottan sonra geçen şu cümle; Sovyet toplumundaki Stalin diktasının halkı zorbalık ve korkuyla nasıl sinsice itaate zorladığını göstermektedir:

” They can’t work in public eye”

Halkın önünde çalışamazlar”

nkvd arrests ile ilgili görsel sonucu

Gizli Servis bu motto ile halkın kalabalıktan aldığı gücü engellemek için yargısız, sistematik düşünce zorbalığını gizlice devam ettirmiştir. Kimsenin kimseye yardım edemeyeceği vakitlerde ve mekanlarda göz altına alınmalar devam etmiş. Gece ansızın göz altına alınan kişi parmak uçlarında apartmanlarından indirilmiş ve sessiz ol itaatlerine uymuşlardır. Öyle ki ancak sabah uyandığınızda yan dairenizdeki komşunuzun bir daha göremeyeceğiniz sürgünü yaşadığını fark eder olmuşsunuz. Peki neden tüm apartmanı kaldıracak çığlığı atamaz hale geldiler bu insanlar? Sırasıyla evlerinden, karakola, tren garlarına ve Gulag kamplarına gitme sürecinde neden çığlık atıp yardım istemedi halk? Neden kalabalığın gücünü kazanamadılar? Neden direnemediler?

Çünkü karşılarında Ekim Devrimi sırasında Çarlığı kalabalığın gücüyle deviren Bolşevikler vardı. Bolşevikler; Komünizm’in verdiği söylemler ile topluluğun kalabalığın gücünü çok iyi analiz etmiş ve kullanabilmiş bir sınıftı. Bu sebeple iktidara geldiklerinde toplum gücünü öne çıkarırken parti içi kendi iktidarını kuvvetlendiren üst sınıf Parti bireyleri, kişisel çıkarlarını toplum ve komün yalanları arkasında gizlediler. Bireysel belirsiz göz altı hamleleri ile de toplumsal dayanışmayı adım adım kırarak tüm topluma bir var oluş korkusu aşıladılar. Böylelikle kendi var olma mücadelesini kaybeden Rus halkı Çarlığa karşı birlik olduk ve kazandık söylemlerine mecburen inanmak zorunda kaldı. Oysa Çarlık devrilince yerine geçen üst makamlardaki Partililer yeni bir sınıf oluşturdu ve halkı her zamankinden çok daha sert ve acımasız bir şekilde sömürmeye ve ezmeye devam etti.

Rus halkı neye uğradığını tam anlayamadığı süreçte Gulag’ta esir oldu. Umut ile itiraz etmediği takdirde aklanacağına inanıyorlardı. Çünkü akıl işi değildi hapsedilmeleri. Hiç bir suç işlemeden esir edilen kamplarda çalışan bir halk kesimi; Stalin ve Stalin değerlerinin putlaştırılmaları sebebiyle yok edildiler. Fikir özgürlüğünün öldüğü Sovyet tiranlığında devlet ve parti kademeleri (Tek komünist parti=Devlet=Tüm halk) iyice yozlaşınca halk yargısız infazların altında iyice ezilmeye başladı.

Muhalefet yoksunluğundan dolayı İktidarı elinde bulunduran Komünistler hiç eleştirilememenin verdiği güçlü her geçen iplerini iyice kopardılar. Hata yaptıklarında, suç işlediklerinde, yasayı çiğnediklerinde parti kanunlarını da istedikleri gibi eğip büktüler. Yargının bağımsızlığı söz konusu değildi. Çünkü herkes partiliydi. Yasama bağımsızlığı ve yürütme bağımsızlığını da söz konusu olmadığı için kelimenin tam anlamıyla istedikleri gibi at koşturdular. (1984 distopyasında sürekli değiştirilen ve yakılan gazete ve yasa haberlerini hatırlayın!)

Susturmak istedikleri zaman, istedikleri kişiyi ötekileştirdiler. Ajanlıkla suçladılar. Kapitalist olmakla itham ettiler. Esir kamplarına yolladılar, öldürdüler. İşin en ironik tarafı ise halkı ezen bu Nomenklatura sınıfı gücünü halktan aldığını söyleyip kendini halk olarak tanımlamaktaydı.

Tüm bu datalardan sonra güç arzusunun insan benliğini nasıl ele geçirdiğine dair sorular yükseliyor zihnimde. Tüm olması gereken oluyormuş gibi sanki. Hayatımın her anında insanın güç zehirlenmesini tarafından nasıl çürüdüğünü görüyorum. Sosyal hayatımın aktığı dünya gerçekliği bile tüm bu yaşananların bir yansıması sanki. Gücü bir parça ele geçiren insan; sahip olduklarını kaybetmemek için en başta kendisini var eden tüm değerleri bir anda eğip bükmeye başlıyor. Eğip bükme sonunda ortaya çıkan insan bir anda arketipinin celladına dönüşüyor.

YAŞAMAK, UĞRUNA ÖLEBİLECEĞİN DEĞERLERİN VARSA YAŞAMAKTI !

UNUTTUK…



Yazar Hakkında
Toplam 36 yazı
Volkan
Volkan
Yorumlar (Yorum yapılmamış)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×

Bir Şeyler Ara