Gözünü kapattığında kendinle ilgili hatırladığın ilk an ne oluyor? Usunda canlanan ilk anı ilk his, sen ilk neyi hatırlıyorsun? Kaç yaşındasın? Ömür sende neye tekabül ?
Yukarıda sorulan soruların hepsi aynı kavrama,aynı kelimeye götürüyor bizi. Zaman! Çözülmeyen anlaşılmayan ne kadar çok şey var ise ucu hep aynı yere çıkıyor. Neden?
Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman . Bu üçlemeden bahsedip dururuz, zamanı böyle böleriz kendimizce. Ya da böldüğümüzü sanırız. Bu 3 kelime için aklımıza gelen ilk düşüncelerden söz edelim. Geçmiş geride kalan, artık var olmayan, gelecek ise henüz yüzünü göstermemiş olan. Şimdiki zaman ise hem sürekli var olup hem de az sonra geçmişe karışmaya mahkum olan. Kısacası geçmiş artık yok, gelecek henüz bir muamma, şimdi ise az sonra geçmiş olacak olan. Aslında varoluşunu ancak yok oluşlarıyla açıklayabileceğimiz kavramlar bu bahsettiklerimiz. Wittgenstein zaman için felsefenin en büyük zafiyeti derken kim bilir daha ne paradokslar geçiriyordu aklından.
Kimi düşünürlere göre de 2 tür zamandan söz edebiliriz. İlki fiziki zaman ki burada bahsedilen biz insanların saatlerle bölmüş olduğumuz zaman, ikincisi ise öznel zaman. Bunun için de bir tür bilinç zamanı diyebiliriz. Fiziki zamanın tahmin edebileceğimiz gibi hepimiz için aynı geçtiğini söyleyebiliriz. Sonuçta onu var eden yine biziz. Fakat ikinci durumda hissettiğimiz zaman tamamen kişiye göre farklılık göstermektedir. Hissedilen sürenin uzunluğu hem kişiye, hem yaşanan olayların yoğunluğuna yahut yaşa göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bunun için kimimize göre bir gün çok hızlı geçebilirken aynı gün bir başkası için çok daha yavaş geçtiği hissedilebilmektedir.
Peki ya kelime anlamı olarak zaman ne demek. Kökenine indiğimizde batı dillerinin çoğunda Hint-Avrupa kökü olan ‘“Tem”den (time, temp, tempo) türemiş olduğunu görüyoruz. Anlamı ise ‘kesmek’. Yine aynı köke sahip başka bir kelimeyi hatırlatmak da fayda var. Atom. Ki o da bölünemeyen anlamına gelmektedir. Bu kelimeler bir şeyi birleştiren bunu yaparken aynı zamanda da bölen ayıran manalarına geliyor. Zaman da birleştirirken ayıran bir sınırdır denilebilir mi? Yoksa mekana bağlı olan bizler için olması gereken bir algı daha doğrusu bizim kendimizi bir tür kandırma mekanizmamız mıdır? Nerede o binlerce şimdi? Belki de zamanın bu kadar etkisi altında olduğumuz için kavrayamıyoruz onu. Onunla aramıza mesafe koyamadığımız için, onu sözde anlamlandırıp günlere aylara yıllara bölüp kendi kurduğumuz oyunun şaşmazlığına bu kadar inandığımız için, geçmiş geleceğe, gelecek şimdiye karışamaz diye durduğumuz için. Anın bir parçası mıydık, yoksa onun ta kendisi mi yoksa sonsuz olan mıydı an peki ya mutlak mıydı? Sonu gelmeyecek olan binlerce sorudan sadece birkaçı burada dile getirilenler. Ve yine öyle geride birkaç soru bırakacak bir şiirle sonlandırıyorum bu yazıyı. Hatta kimi için başlatıyor da olabilir ona yine senin “an”ın karar verecek.
Zaman hiçbir şeyi düzeltmez sadece üzerini örter, Sakladığın acılar bir gün mutlaka ortaya çıkar.
Herkes zamanı geri alabilmek ister.
Kimi eski güzel günleri tekrar yaşayabilmek için, Kimi yaptığı yanlışları düzeltebilmek için,
Kimi ise sadece yaşadığını hissedebilmek için ister bunu.
Gelecekten korkanlarsa zamanı durdurmak ister,
Her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler.
Ama kimse şu anın değerini bilenler kadar mutlu değildir,
Geçmiş de gelecek de onlarladır.
Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir ve
Her insan zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir.