
Cambridge üniversitesinde verilen iktisat derslerinden doğan İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane kitabını incelerken İngiltere’de sanayileşme sürecinde yaşanan sosyal ve ekonomik yapıdaki değişimleri irdeleme fırsatını buluyoruz:
Öncelikle İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane kitabında demografi, tarım, ticaret, taşıma inkılapları, pamuklu ve demir-çelik sanayisinin sanayileşen Ingiltere’deki önemi; işgücünün, sermayenin, bankaların, devletin rolleri ve ekonomik dalgalanmalar ile toplumdaki hayat standartları üzerinde sanayileşme boyunca yaşanan değişimler, bu değişimlerin yaptığı etkiler; sınıf çatışmaları üzerinden irdelenmiş.
İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane kitabı boyunca Profesör Rostow’un modern gelişim tezi ile İngiltere’nin sanayileşme sürecindeki benzerlikleri ve farklılıkları karşılaştırılırken bir taraftan Adam Smith’in liberalizm politikasının İngiltere’de nasıl taraftar bulduğunu görüyoruz. Ancak “laissez faire” tezine ters olarak İngiliz devletinin yeniden kendini düzenleyerek İngiltere’de milli sanayiye yaptığı yasalar ile müdahalelerin ve sınıflar arasındaki çatışmalardan doğan yasal düzenlemelerin Ingilizlerin sanayi tecrübelerinde ne denli etkin olduğunu anlamaktayız.
Tarım ve sanayi ışığında sınıf mücadelesi; Hububat Yasası
Devrimin ilk yıllarında tarımın etkin ekonomik sektör olarak yaygın olduğu İngiltere’de iklime bağlı olarak görülen dalgalanmaların İngiliz sanayisindeki etkilerini gördük. Zamanla şehirleşen ve proleterleşen İngiliz halkı sanayi sektörü için önemli bir potansiyel haline gelmiştir. Topraktan kopmalar sonucu burjuva sınıfı bu emek gücünü kullanarak 18.yy İngiltere’sinden gücünü hissettirmeye başlamıştır.
Örneğin Adam Smith’in üzerinde durduğu Hububat yasası üzerinden toprak sahibi olan Aristokrat sınıfı ile yatırımlarla sanayi atılımları yapan banker, tüccar, sanayici burjuva sınıfının İngiltere’de karşı karşıya geldiğini görmekteyiz. Hububat yasası temelde toprak sahibi olanların haklarını korumak üzere İngiliz aristokratlarının desteği ile çıkmış bir yasaydı. Ülkeye ithal hububatın girmesini engellemek için özel vergiler konarak yerel üreticinin ürettiği hububatın fiyatlarının düşmesi engellenmeye çalışılmıştı. Ancak sanayisi için hububatı ham madde olarak kullanan burjuva sınıfı; ham madde maliyetini düşürebilmek için ucuz amerikan malını ülkeye sokmak niyetindeydi. Çünkü hububattan üretilen ekmek fiyatlarının yükselmesi burjuvanın işine gelmemektedir. Proleter sınıfının Çartist hareketler gibi ayaklanmaları burjuvanın varlığını tehdit ettiği gibi aynı zamanda ham maddeyi yerli üreticiden aldığı için burjuvanın kar marjında kayıplar yaşamasına sebep olmaktaydı. Bu sebeple Burjuva toprak sahibi olan Aristokrasi ile karşı karşıya gelmiştir. Ancak ucuz ekmek propogandası ile proleteri arkasına alan Burjuva yasanın kaldırılmasını sağlayıp İngiliz toplumu içinde yerini kuvvetlendirmiştir.
Devrimin ilk yıllarında İngiltere’nin dönüşen demografik yapısı:
Sanayileşme sürecinde çocuk ve kadın işçilerin kullanılması ile bozulan demografik yapı; makineleşme ile birlikte ilerleyen yıllarda işçi saatlerinde yapılan yasal düzenlemelerle kendine gelmeye başlıyor. Özellikle üretimin kuvvetlenmesi ile kıtlık sorununa çare bulan ingiliz toplumu ilerleyen yıllarda nüfusunu giderek artırmıştır. Bunun yanı sıra İngiliz işçisi kendi çağdaşlarına göre en zengin topluluktur. Ancak Engels bunun görünüşte olduğunu söylemektedir. Genelde artı değer olarak nitelendirilen sanayi gelirinin üst ve orta sınıfın kesesinde toplandığını alt sınıfın bir önceki jenerasyondan bile daha fakir olduğu tezini ortaya sürmektedir.
Açıkçası kitaptaki analizleri karşılaştırınca bende Engels gibi düşünmekteyim. İngiliz toplumunda vahşi kapitalizmin demografik yapıyı ilk yıllarda ezip geçtiği açıktır. Ancak zamanla bu vahşi evreden sonra kendine gelmeye başlamıştır. Bugün artan refahla birlikte İngiltere sosyal devlet karakterine kavuşmuştur. Bu karakterin gereğince halkın yaşam standartlarının geliştirilmesine verilen önem artmıştır. Üstelik bugün Britanya sanayi üretimini “outsorcing-dış kaynak” denilen yöntem ile ucuz işgücünün olduğu ülkelerde gerçekleştirmektedir. Eğitim ile giderek dönüşen İngiliz toplumu ise ağırlıklı olarak hizmet sektörüne kaymıştır. Devrimin ilk yıllarında büyük zorluklar yaşayan İngiliz halkının yeni jenerasyonları bugün o sefaletten epey uzaklaşmış gözükmektedir.
Devrimin ilerleyen süreçlerinde İngiliz sanayicilerinin yaşadıkları:
İngiliz ticaretinin köklü geçmişi sayesinde pazar arayışlarını başarılı sonuçlandırması İngiliz sanayisini ileri doğru itmiştir. İsveç demiri gibi ham maddeleri ucuza alıp işleyerek hem kendi sosyal sermayesini kuvvetlendirmiş hem de dünya pazarına hakim olmaya başlamışlardır. Demiryolları gibi risk oranı yüksek olan sosyal sermayeler bir çok burjuvayı iflas ettirse de sonuç itibariyle altyapıdaki bu güçlenmeler ham madde taşınma maliyetini ve dolayısıyla ham maddenin kendisini ucuza getirmiştir. Sonuç itibariyle uzun vadede İngiliz sanayicileri kar etmişlerdir.
İngiliz sanayisi ve teknolojik dönüşüm
İngiliz sanayisinin teknolojik dönüşümü de incelenmesi gereken ayrı bir husus olarak gözüme çarptı. İngiltere’nin sanayileşmede öncü olması bir çok sorunla ilk kez kendisi karşılaştığı için başını çok belaya soksa da rekabet edecek kimse olmadığı için arz ettiği mamül maddeye kendisi fiyat biçebilmiştir. Bu da ingiliz sanayisini Dünya’da zirveye çıkarmıştır. Ancak teknolojik gelişmede geleneksel yapısından dolayı çok tutucu kalmışlardır. Amerikan sanayisi ile karşılaştırdığımda emek gücü sıkıntısı çeken Amerikalıların her türlü teknolojik gelişmeye açıklığı onları ekonomik büyüme konusunda öne geçirmeye başlamıştır. Hatta Alman eğitim sistemi bile İngilizlerden daha açık görüşlü olduğu için bir çok buluşu geliştirip sanayi alanında üretimde hızlanmıştır. Her şeye rağmen 1850’de yapılan fuardanda anlaşıldığı üzere İngiliz teknolojisi diğer tüm rakiplerine göre çok öndedir. Üstelik pazarları kapmış olması, kökleşmiş banka yapısıyla , toplumsal emek gücünü kullanma tecrübesiyle, siyasi yapılanması ile İngiliz toplumu sanayileşmede öncü lokomotif olmuştur.
İngiliz sanayisi ve pamuklu dokuma
Devrimin ilk yıllarında pamuklu dokumanın İngiliz piyasasında teknolojik gelişmeler sayesinde nasıl yer kazandığını görmekteyiz. Ancak bu benim de fark ettiğim gibi enteresan bir durum. Zira İngiliz pamuk endüstrisinin bağlı bulunduğu pamuk ham maddesi iklimden ötürü İngiltere’de yetişmeyen bir ürün. Bu sebeple dokuma sanayisinin direnci ile karşılaşıyor başlarda. Ancak ham madde dışarıdan da geliyor olsa kar marjının yüksekliği ve pazar imkanları sebebiyle teknolojik yardımların da etkisiyle İngiliz sanayileşmesinin temel lokomotifi olmuş. İngiltere’nin Asya’da Hindistan sömürgesi uğruna Birinci Dünya savaşına girmesinin sebebini bu durumu fark edince kavrayabiliriz.
İngiliz sanayisi, alt yapı, enerji kaynağı, ham madde ve işçi ücretleri
Daha sonra demiryolu ve bina gibi alt ve üst yapı yatırımlarında önemli bir yere sahip olan demirin İngiliz sanayisini taşıdığı nokta ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husustur. Tüm bu lokomotif üretim alanları için gerekli olan enerji ihtiyacı İngilizler için ayrı bir problemdi. İlk başta ormanları tüketmişler, daha sonra İskoç dağlarından çıkardıkları kömürleri kullanmışlar. Bu enerji kaynağının taşınması için gerekli olan taşımacılık teknolojisi de ihtiyaç sonrasında üretilmiş. Buharlı sanayileri İngiliz sanayisinin emeğe olan ihtiyacını azaltmış. Bu ilk başlarda İngiliz vatandaşları için acı verici sonuçlar doğursa da halkın yaşam standartlarında iyileşme imkanına izin vermiştir. Çünkü ingiliz burjuvası yaşam standartlarını iyileştirmek gibi bir kaygı giden bir sınıf değildi. Aksine halkın maaşlarında yapılan düzenlemenin halkı tembelleştireceğini düşünmekteydiler. Çünkü ihtiyacını kazananın çalışmayacağını bu sebeple üretimin aksayacağına inanıyorlar. Bu geleneksel bir vahşi kapitalizm güdüsüdür.
Oysa daha akıllı bir kapitalizm üreticinin de potansiyel bir tüketici olduğunu bilir. Zira biz fordizm tecrübesinden elde ettiğimiz bilgiler ışığında işçinin tüketici olarak potansiyelinin ekonomik büyümeyi ne denli etkilediğini gördük. İşçi; maaşları yükseltilirse artı değerden pay alıp tüketici konuma gelir. Bu da üretici için yeni pazar anlamına gelmektedir. Aslında günümüzdeki yapıyı düşündüğümüzde turbo kapitalizmin bunu nasıl kullandığını fark ediyorum. Ürettiği malı alt ve orta sınıfa tekrar satarak ona verdiği maaşı fazlasıyla geri alıyor. Fazlasıyla diyorum zira ; Günümüzün tüketici sınıfı üretilen bir malı alacak iktisada sahip olmasa da bankalardan aldığı kredilerle tüketimi her halükarda gerçekleştiriyor. Böylelikle uzun vadeli biçimde kapitalist sistemin banka ayağına borçlanıyor aynı zamanda bu borcu ödemek için işinde çektiği tüm ezaya rağmen özgürlüğünü burjuvaya satmış oluyor. (Haciz korkusu, mülkiyet ile köleleşen toplumsal sınıflarımız…)
Sanayi devriminin sebep olduğu “düşünce ekolleri”
Tüm bu süreçlere bir de teorisyenlerin perspektifinden baktığımda iki düşünce okulunun gelişmiş olduğunu görüyorum. Engels,Marks,Toynbe gibi düşünürler tarafından benimsenen kötümser görüşe göre İngiltere’de sanayileşmenin ilk safhası bazılarına refah getirmesine rağmen çalışan yoksul kesimin hayat standartlarında net bir kötüleşmeye yol açmış. Clapham, Ashton, Hartwell tarafından ileri sürülen iyimser görüşe göre ise ekonomik değişme bazı işçileri huzursuz ve rahatsız etmesine rağmen onların çoğunluğu düşen fiyatlardan daha düzenli istihdamdan ve yükselen bir hayat standardına kavuşmak için geniş kazanç fırsatlardan yararlanmıştı.
Tartışma elbette politik önyargıların yol açtığı miyopik görüşlerle bulandırılmaktadır. Proleteryanın acıları ile ilgilenen sol kanat yazarları kötümser görüşü benimserken, kapitalist teşebbüsün üstünlüklerine inanan sağ kanat yazarlarının iyimser görüşü tutması yaygın bir durumdur. Dünya genelinde zaman ve mekan değişse de bu miyobik durum süregelen bir kısır döngüdür. Ancak şu bir gerçek ki İngiltere’nin bu acılı dönüşüm tüm sancılarına rağmen uzun vadede milli bir kalkınmayı gerçekleştirmiştir. Ekonomik olarak büyüme, toplumsal dönüşüm, şehir yapısındaki değişim ülkenin genel olarak geçirdiği modernizasyon başarısı 2020 yılından açıkça görülmektedir. Tabi ki büyük çarpıklıklar hala devam etmekle birlikte dünyanın birçok bölgesine göre daha iyi yaşam standartlarına, güvenilir bir ekonomiye, sürdürülebilir bir geleceğe sahip durumdalar.
İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane‘in kitabındaki İngiltere’nin sanayi sürecinden örnek almamız gerekenler
Bu tecrübeleri boyunca yaşadıkları ekonomik, sosyal, ahlaki krizleri iyice analiz ederek ülkemiz ile ilgili durumla kıyaslama yapmak bizim için çok önemlidir. Zira üretim yapmak yerine rant üzerinde yapılan ticari bir ülke olmamızı engellemek istiyorsak yaşayacağımız durumları anlayıp 2020 yılının yapılarıyla karşılaştırmak zorundayız. Milli üretim yapan ekonomi ile iç pazara hakim olduktan sonra dış pazara açılarak mamül madde ürünlerimizden elde ettiğimiz kar marjını maksimize etmek temel hedefimiz olmalıdır. Bu sebeple ülkedeki asgari ücretlerde artışı, halkın refah seviyesini arttırarak sınıflar arasında açılan ekonomik makası daraltabiliriz. Böylelikle sosyal yapılara nefes aldırarak yaşayabileceğimiz krizlerin önüne geçebiliriz. Ufuk açıcı bu İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane kitabından öğrendiklerimizi Marx, Adam Smith, David Ricardo, David Harvey, Keynes, Piketty gibi yazarlardan yaptığımız okumalar ile bağdaştırabiliriz. Ayrıca bu İlk sanayi İnkılabı – Phyllis Deane kitabından Leo huberman’ın sınıfsal analizleri ile bağdaştırılabilecek bir çok ortak nokta bulunmaktadır.
Son olarak sanayi devriminin toplumsal, politik krizleri gözümüzde daha iyi canlandırabilmek için “Ziemia Obiecana/Vaatler ülkesi” adlı filmi izlemenizi tavsiye ediyorum. Böylelikle gerekli okumaları da yaparak sürece dair daha aydın bir analiz bilgisine sahip olunabilir.
Ziemia Obiecana / Vaatler Ülkesi Andreja Wajda
Yazılarınızı severek takip ediyordum fakat uzun süredir yazmıyorsunuz.Başka bir blogda mı yayınlıyorsunuz yoksa yazmayı mı bıraktınız? Merak ettim:)
Teşekkürler.