
Yaşamak bilmemektir, bilmediğini bilmektir. Ölmek istediğimizde bile tüm hücrelerimiz aynı zamanda büyük bir arzuyla yaşamak ister. Hayatta kalma iç güdüsü denir ama hayatta kalma iç güdümüzü tetikleyen nedir? Bir insanı intihar etmekten alıkoyan nedir? Sadece inançlı olması mı mesela, o kadar günahsız mıdır sırf günah diye yaşamaya katlanacak kadar?
İşte her gece uyumamızı sağlayan şeyle intihar etmemize engel olan şey aynıdır; bilmemek! Yarın ne olacağını bilmemek, sonunda ne olacağını bilmemek, ölünce ne olacağını bilmemek, yaşarsa hayatında neler değişeceğini bilmemek…
Bilmemek ise beraberinde merağı doğurur. Tam yaşamaktan ümidi kestiğimiz anda bir soru dürter benliğimizi “Acaba yaşarsam neler olacak, şimdi ölürsem yarın sabah olacakları mı kaçıracağım?”.
Tanrı -inandığınız her ne ise- bir umudu serper her gece yüreğimize. Gün bitiminde kaybettiklerimizi geride bırakmamız için. Ertesi güne uyanacak takatimizin kalması için.
Ertesi gün neler yaşayacağımızı bilseydik günlerin geçmesi bu kadar heyecan verir miydi veya kitapların sonunu bilseydik başını okumak keyif verici bir şey olarak kalır mıydı? Böyle söylüyorum ama, söylediğim gibi keyif aldığımızı da sanmıyorum yaşamaktan, kitap okumaktan.
Çünkü farkında değiliz bilmediğimizin. Her gün her saniye o kadar çok yeni şey ortaya çıkıyor ki, her şeyi biliyoruz diyoruz. Biyoloji, fizik, uzay, insan, doğa, psikoloji… Artık her bilgiye sahip olduğumuzu düşünüyoruz, her seferinde olduk zannediyoruz. Sadece evren değil; ahlakı, siyaseti, hukuğu, adaleti, dini, saygıyı, iyiliği ve kötülüğü yedikte sindirdik gibi davranıyoruz. Herkes herkese bir şeyler öğretme peşinde kendisinin öğrenmesine gerek yokmuş gibi.
Birine yol tarifi sorduğumuzda her zaman yanlış yere yönlendiriliriz çünkü “bilmiyorum” demekten aciz kaldık yıllardır. Biri bir şey sorduğunda “bir fikrim yok” demek yerine yalan söyleriz, uydururuz ama yine de bilmiyorum diyemeyiz. Ne kadar zor bir cümle!
Bir farkına varabilsek bilmediklerimizin, tüm yollar nasıl da güzelleşecek, bir adım ötesi nasıl da büyülü bir zerafete bürünecek. Okuduğumuz kitapları, izlediğimiz filmleri, gittiğimiz şehirleri saymak yerine okuyamadığımız kitapların, izleyemediğimiz filmlerin ve gidemediğimiz şehirlerin listesini tutmaya başlayacağız. Ne kadar çok habersiz olduğumuz şey olduğunu ucundan dahi görmeye başlayınca bilmediklerimizi biliyor olmak cebimizde taşıdığımız bir madalyona dönüşecek.
Yarını bilmediğimizi fark ettiğimizde uyumak bilmediklerimizi öğrenmeye giden yolda bir ibadete dönüşecek. Bir filozofun sözüyle başlayacak yaşam; tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir. Bir falcıdan ders çıkaracak insan, kendi falına bakmayan!
Yazar: İnanç