Sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasındaki rekabetten doğan; bilim dalının yasaları olmalı anlayışından Coğrafya bilimi de nasibini almıştır. Sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasında arafta kalan coğrafya MEKAN unsuru ile diğer bilim dallarından ayrılmaktadır. Coğrafya bilgisine sahip insanları bu bilgiye sahip olmayandan ayıracak en önemli özellik olgulara MEKAN GÖZLÜĞÜNDEN bakabilmektir.
Mekanı doğru tanımlamak, içerisindeki unsurları fark edebilmek, mekandaki unsurların kendi aralarındaki etkileşimini kavrayabilmek, mekandaki değişimleri kavrayabilmek, insanın mekanda kendi konumunu kavrayabilmesi coğrafya bilgisine sahip insanları diğerlerinden ayıracak en önemli farklılıklardır.
İşte Waldo Tobler bu bilgiye sahip olan bir coğrafyacı olarak Coğrafya’nın ilk yasasını oluşturmuş kişidir. Bu bağlamda bu vazifeyi üzerine alan Tobler coğrafyanın ilk yasasını şöyle tanımlar:
Everything is related to everything else but near things are more related than distant things
Her şey her şey ile ilişkilidir ancak yakın şeyler uzak şeylerden daha ilişkilidir.
Hayatımızın tam içinde olan bu yasayı biraz düşündüğümüzde gerçektende çevremizdeki mekanla daha ilişkili olduğumuzun farkına varırız. Örneğin ülkemizde yaşanan bir ekonomik olay bizi Japonya’da yaşanan bir ekonomik olaydan daha çok etkiler. Yahut İstanbul’da kentlerin çarpıklaşması benim hayatımı Brezilya’daki kentlerin varoşlarında kurulan favelalardan daha çok etkiler.
David Harvey adlı ünlü coğrafyacı bu yasanın teknoloji ile birlikte çökmeye başladığını ifade eder. Onun attığı ZAMAN-MEKAN SIKIŞMASI düşüncesine göre:
Teknolojinin getirdiği hızla mekanlar fiziksel olarak birbirinden uzakta olsa da etkileşimleri artık o kadar da uzak değildir. İnternet ile yaşanan etkileşim mekanları birbirine yaklaştırmış ve mekanları birbirine benzer hale getirmiştir. Aynı zamanda uçak gibi teknolojik aletler sayesinde artan hız mekanlar arasında yolculuğumuzu çok kısalmıştır. İletişimin ve ulaşımın bu denli artmasıyla mekanlar arasındaki uzaklık yakınlık kavramı önemini yitirmiştir.
Bu fikirleri günlük hayatımdan örneklemek gerekirse Roma’da tanıştığım arkadaşım Emanuel Arjantin’de Buenos Aires şehrinde kendi hayatını yaşarken ben İstanbul’da hayatıma binlere km ötedeki bir mekanda devam etmekteyim. Ancak teknolojinin getirdiği imkanla anlık olarak onun yaşadığı mekan ile etkileşim kurabiliyorum.
Atalarımın Japonlardan bile haberi olmadan öldüğü eski dünyaya kıyasla bugün ben Barcelona’da tanıştığım Japon arkadaşımla etkileşim kurabiliyorum.
İnsanlık bu kadar etkileşim içerisinde iken mekanlar için o kadar uzak demek mümkün mü? Böyle etkileşimin olduğu bir dünyada bütün dünya mekanizmasını bir organizma olarak düşünüyorum. Ve şu soruları sormak istiyorum:
Etkileşim bu denli kuvvetli ise bir felaket tüm mekanları aynı anda yok edebilir mi ?
Bir mekandaki olumsuzluk tüm mekanlara bir veba salgını gibi yayılabilir mi ?
Mekanlarımızı istenmeyen durumlardan nasıl koruyabiliriz?
Birbirinin ikizi haline gelen, insanların doğayı yok ederek doğadan kendini kopardığı bu felaket mekanlarının kanser hücreleri gibi yayılmasını nasıl durduracağız?
Volkan BARTIK