İnsanların gözlerinin içerisine bakarak kahvesini yudumlamaya devam ediyordu. Bu vurdumduymazlığı çevresi tarafından tehdit olarak algılanabilirdi. Nitekim çevresindeki insanlara bir düşman algısında davranarak bakıyor kendini sorguya çeken bir tavra bürüyordu.
Kendi gibi kahve yudumlayan diğer insanlar onun ile kimi zaman göz göze gelse de çok sürmeden gözlerini kaçırıyordu. Bu derece belirsiz bir dönemde anlaşılan kimse başına bir bela açmak istemiyordu. Fakat onun gibi yalnız oturan ve çevresini gözlemleyen bir kişi ile göz göze geldi. Bu rekabet içerisinde kimse geri adım atmıyor gözlerini farklı bir yöne çevirmiyordu.
Göz göze geldiği adam sandalyesini sırtı ile geri iterek olduğu yerden kalktı. Durum git gide kızışıyor gibiydi. İçtiği kahve fincanını yanına almadan onun masasına doğru yöneldi. Artık ikisi de ayakta birbirine bakmaya devam ediyordu. Birbirleri arasında bir adım mesafe kala ikisi de durdu. Yalnızca gözlerinin içine bakıyor ve sessiz mekanın ortasında duruyorlardı. Görenler kovboy filmlerinden fırlamışçasına dikkat kesilmiş, olacakları büyük bir heyecan ile bekliyordu.
Birinin ya ilk hamleyi yapması ya da pes etmesi gerekiyordu. Bakışları ile ortamı rahatsız eden sanrı gülümsemeye başladı. Fütursuzca gülümsemekten kendini alamıyordu. Sinirleri bozulmuştu. Ne olmuştu da kendini bu duruma sokmuştu? Gülümseme git gide kendini kahkahaya bırakmıştı. Fakat rekabetin diğer tarafı bakışlarını kaçırmadan onu süzmeye devam ediyordu.
O ise olaydan sıyrılmanın tek yolunun hiçbir açıklama yapmadan yola bakması gerektiğini hissedercesine kahkaha atarak döndü ve cam kapıya yöneldi. Adımlarını bir an olsun duraksamayacak şekilde hazırlamış, 17. adımda cam kapıya ulaşmıştı. Kapıyı bir hamlede açarak kendini dışarı attı. Kahkahalar atarak şehrin kalabalığı arasında gözden kaybolmaktan başka bir çare bulamamıştı…