Koşup nefes nefese, tüm gücü ile etrafı aydınlatan ışığa yetişti. “Geldim! Artık gidebiliriz.” Yüzü uzun zaman sonra gülüyordu. Işıkta hiçbir değişim olmadı. Işığı görmenin umuduyla gülümsemeyi sürdürdü. “Evet, artık zamanı gelmedi mi?” Tüm heyecanı ile beklemeyi sürdürüyordu. Işığın yönünden göz kapaklarını kapatmaya yetecek kadar bir esinti hissetti. Gözlerini kapattığında yüzüne erguvan yapraklarının çarptığını hissediyordu. Esinti durduğunda tekrar gözlerini açtı. Hiçbir değişiklik yoktu. Heyecanı bir şey görememenin etkisi ile azalmaya başladı. Bir adım ileri çıktı. Işık artık daha kuvvetli yüzüne çarpıyordu. İlerlemeye devam etti. Işık kuvveti artık görme yetisini kaybetmesine sebep oldu. Kahkaha atmaya başladı. Yeminli bir sır öğrenmiş gibi hissediyordu. Yüzünde ince bir ıslaklık hissetti. Pencereye ilk düşen yağmur taneleri gibi gözlerinden yaşlar geliyordu. Neyin Nesi idi bu yaşlar? Beş yaşında ki hali gibi huzur içinde hissediyordu. Yeni bir şey keşfetmenin sevinci vardı içinde. Tüm hisleri duyusal olmayı sürdürüyor, ışığın kuvveti bir türlü azalmıyordu. Elleri ile gözlerini hızlıca ovuşturdu. Görememeye devam ediyordu. Yeni bir şey hissetmeye başlamıştı. İnce bir sızıydı fakat bir türlü hangi duyusu ile bunu hissettiğini yorumlayamıyordu. Uzaklardan gelen bir duyum gibiydi. Neler olduğunu anlamak istermiş gibi başını oynatmayı sürdürdü. Bembeyaz bir görüntü içinde algılamaya çalışıyordu. Birden irkildi ve görüntü karardı. Gözlerini tekrar ovuşturduğunda, gözlerinin önünde bir topak keçi gübresi ile karşılaştı.
Kahkahası hiç kesilmeyecekmiş gibi devam etti…